10. Februar 2024

Aziz Yoldaşım

Mukaddime

'Oku, Anla ve Yaz!' 

- Peki, nasıl okuyayım? Nasıl anlayayım? Nasıl yazayım?

'Yaratan Rabb’inin adıyla Oku, yaratan Rabb’inin adıyla anla ve yaratan Rabb’inin adıyla yaz!
 
- Ama, ne için? Hangi amaçla?
 
Tüm kainatın yaratıcısı ve yegane sahibi, Rabb'in olan Allah tarafından gönderilen, yaratılışa ve hayata dair ne varsa, ayet ayet, sûre sûre muhatap olacağın bu kitabı, yani Kuran-ı Kerim'i, güzelce anlamak, zihnine nakşetmek, hayatına yansıtmak ve başkalarına tebliğ etmek amacıyla oku, anla ve yaz! 

-  Okurken, anlarken, yazarken nelere dikkat etmeliyim? 

Bâtıl değerler, sahte ilâhlar adına değil; onların rızası için, onların istediği doğrultuda değil; yalnızca Rabb’inin adıyla Oku, Anla ve Yaz! 
(Alak Suresinden ilham alınarak)

Kadir Gecesi yer yüzüne inen ve Efendimiz'e (asm) Cebrail (as) aracılığıyla vahyedilen ilk 5 ayetiyle Alak Suresinin gerçek manasını idrak ettiğim o ilk günden itibaren, zihnimde oluşan anlamıyla, ilk defa, kiminle muhatap olduğumu, beni kimin muhatap aldığını öğrenecektim. Büyük gün gelmiş, tüm kainatın tek sahibi olan Allah azze ve celle ile, yani O'nun sözü olan Kuran-ı Kerim ile buluşma gerçekleşmişti.

Ama nasıl olurdu? 25 yıllık bir hayatı geride bırakmama rağmen, hayat serüvenimde daha önce hiç bu kadar heyecanlanmamıştım. Hidayet denilen duygu bu muydu yoksa? Yıllarca özlemle beklediğim o an, artık içimde duygu yüklü bir gemi gibi huzur limanına demirliyor gibiydi.

Okumuş, anlamış ve ilk defa hissetmiştim. Anlamıştım artık, zira Rabbimizin vahyettiği hiçbir ayet anlamsız değildi, ne Kuran-ı Keriminde, ne de Kitab-ı Kainatında.

Teslim olmuştum, bütün azalarımla, hücrelerimle, dilimin ikrar ettiğinde, kalbimin nasıl tasdik ettiğine şahit oluyordum. İman etmek bu olsa gerekti, diye düşündüm.

O andan itibaren, 10 yıl boyunca, Marifetullahtan Muhabbetullaha giden bir yol üzerinde, sevginin sonsuz bir nimet olduğunu idrak edecektim. Onun adıyla yaşıyor olmak, dünyanın üzerinde Onun lütuf ve keremiyle rızıklanmak, İman gibi büyük bir nimete ermek aynı zamanda büyük bir sorumlukuk taşıdığımızı gösteriyordu. Yaratılmışların en şereflisi olma sebebiyle, nasıl bir sorumluluğumuz olduğunu da her defasında hatırlıyordum. Bundan dolayı her bir fikir ve düşüncenin Rabbimizden bizlere bir emanet olduğunu anlıyordum.

Bu kitabın benden sonraki nesillere bir emanet olmasını Rabbimden niyaz ederek başlıyorum satırlarıma.

İnsanlık tarihi boyunca bizlere emanet edilmiş tüm değerlerin özeti durumunda olan Aziz Yoldaşım, yani Kuran-ı Kerim. Efendimize (asm) indiği Kadir Gecesinden itibaren, o kadar güncel ve taze ki.

Benim Aziz Yoldaşım, can arkadaşım, dertlerime derman, gönlüme ferman sırdaşım. Seni bana yoldaş eyleyen yüceler yücesi, bütün alemlerin Rabbi olan Allaha sonsuz hamdü senalar olsun.

Ve sen, Efendimiz, aleyhisselatu vesselam, o vahyin seçilmiş, övülmüş Elçisi, tüm alemlere Rahmet Peygamberi. Seni Rabbimiz Kuran-ı Keriminde nasıl övdüyse, seni öyle övüyoruz. Salat sana, selam sana ya Rasulullah. Selam olsun tüm resul ve nebilere.

Velhamdulillahirabbilalemin el Fatiha

Bismillahirrahmanirrahim
Elhamdulillahi Rabbil alemin er rahmanirrahim meliki yevmiddin, iyya kenabudu ve iyya kenestaiyn, ihdinessıratel mustakim, sıratalleziyne en amte aleyhim, gayril mabudu aleyhim ve leddallin. Amin

Duvar yazıları

Duvarlara yazılan mesajları hepimiz çok iyi biliyoruz. Şehrin sokaklarında yürüdüğümüz zaman evlerin duvarlarında yazılanları fark ediyor, okuyoruz. Ve bu yazılanların kimlere ait olduğunu az çok tahmin edebiliyoruz. Verilen mesajları anlamak pek zor olmuyor, kısa ve öz, bir slogan oluyor genelde. İşte buna benzer kısa ve öz mesajlar, oturma odamızda duvarımızı süslüyordu. Zihnimize yerleşen bu sözler, bir tablo şeklinde, alt alta yazılı tam anlamıyla bir manifesto tarzında, her baktığımızda ahlak ve maneviyatımızı destekleyecek nitelik ve kalitede tavsiyelerde bulunuyordu.

Peki ne yazıyordu bu tablo içerisinde?

"Dost istersen Allah yeter."
"Yârân istersen Kur'ân yeter."
"Mal istersen kanaat yeter."
"Düşman istersen nefis yeter."
"Nasihat istersen ölüm yeter." (Kaynak Risale-i Nur)

Bir tabloda Mekke, bir tabloda Lafzatullah, oturma odamız Kabenin şubesi bir mescid gibiydi. Böyle bir evde, hassasiyeti yüksek birer anne babanın evladı olmak, nasıl bir mutluluk ve huzur veriyordu. Yıllar sonra hatırası bile bu kadar canlı duruyor, zihnimde ve kalbimde.

Gül Bahçesi

Bir annenin veya bir babanın okuma yazmaları olmayabilir, hiç okul görmemiş olabilirler. Ancak bu, onların kocaman yürekleriyle okumadıkları veya yazmadıkları anlamına gelmez. Bilakis, onların okuması ve yazması destan niteliğindedir. Onlar, İslamdan aldıkları ilhamı, özellikle de İslam alimlerinden dinleyerek öğrendiklerini çocuklarına aktarmaları takdire şayandır. Böyle bir annenin ve babanın evladı olarak daha küçük yaşlarda bir İslam aile okulu içerisinde bulunduğumu rahatlıkla söyleyebilirim. İçerikler belki çok geniş kapsamlı değildi. Ama ne hikmetse çok sağlam ve kalıcı bir tesir bırakıyordu bende. Yıllar sonra 6 kitaplık Aile Okulı diye bir eseri çocuklarıma ders niteliğinde okuduğumda, aile okulunun kitapsız halinin farklı bir zamanda bana da uygulandığını keşfedecektim.

Marifetullah’tan Muhabbetullah’a giden yol

Günler ardı sıra geçiyor, aylar, yıllar geride kalıyor. Her yeni bir günde, yerlerden ve göklerden, zerreden kürreye, geniş bir yelpazeden, süzülerek gelen ayetler konuyor önümüze. Ve biz bu ayetleri okumakla mükellef, her bir ayeti, bir hediye paketi açar gibi, açıp açıp okuyoruz, Rabbimizin OKU emrine riayet ederek. Şükürler olsun, sonsuz şükürler olsun ki, nefes alıyoruz, her nefesi alıp vermemizde bir şükür duası gönderiyoruz. Bize hayat veren Rabbimize, verdiği nimetlerden dolayı hamd ediyoruz. Allah'ın yarattığı, akıl ve irade verdiği, OKU ve ANLA dediği, insan olmanın farkındalığını düşündükçe, hamd etmenin ne kadar güzel bir duygu olduğunu daha iyi anlıyoruz. Sadece bu duygu ile yaşamak o kadar çok mutluluk veriyor ki. Marifetullah'tan Muhabbetullah'a bir kapı aralanıyor. Sonsuz sevgilerin, sonsuz muhabbetlerin ahiret yurduna geçişine hazırlık yapılıyor. Kainat’a baktıkça, Allah’ı tanıyor, Allah’ı tanıdıkça daha çok seviyor, Allah’ı sevdikçe daha çok şükür ediyoruz. Celle celaluhu ve celle şanuhu.

İnsan olmanın ayrıcalığı

Dünya hayatı bir çok bölümden oluşuyor. Bu bölümlere bakıldığında, önce 
çocukluk, sonra gençlik, sonra yaşlılık bölümleri bir dizi film gibi akıp gidiyor. Ne var ki, çocuklukta yaşadıklarımız gençliğimizde, gençliğimizde yaşadıklarımız yaşlılığımızda zihnimizde güzel anılar olarak kalıyor. Çocukluğumuzda olduğu gibi, gençliğimizde de keşifler yapıyor, dünya hayatını tanımaya, dünyaya geliş sebebini ve gayesini araştırıyoruz. Doğruları yanlışlardan ayırıp, hayatımıza bir anlam vermek için uğraşıyoruz. Görüyoruz ve anlıyoruz ki, dünya sadece bir geçiş diyarı, bir durak, bir mola yeri. Aslolan Ahiret yurduna hazırlık. Bu hazırlıkları yapmak için çaba gerekiyor, gayret istiyor.

Hep birlikte, Allah’ın yeryüzüne uzatmış olduğu Kur’an ipine ama tümüne sımsıkı sarılın; sakın ondan ayrılmayın! Allah’ın size olan nîmetini hatırlayın: Hani birbirinize düşman idiniz fakat Allah kalplerinizi kaynaştırıp birleştirdi de, O’nun nîmeti sayesinde hepiniz kardeş oldunuz. Ve hani, ateş dolu bir uçurumun tam kenarında idiniz de, Allah sizi oradan kurtardı.

İşte Allah, öğüt alıp doğru yolu bulasınız diye ayetlerini size böyle açıkça bildiriyor.
Fakat düzensiz, başıboş ve dağınık bir toplum bu hedefleri gerçekleştiremez. Öyleyse:

İçinizden, insanlığı hayra çağıran, Kur’an’ın ortaya koyduğu evrensel adâlet ölçüleri çerçevesinde iyiliği emreden ve kötülükleri önlemeye çalışan yönetme ve yönlendirme yetkisine sahip bir topluluk bulunsun. İşte gerçek anlamda mutluluğa ve kurtuluşa erenler, bunlardır.
Eğer bu görevi yerine getirmeyecek olursanız, sizden öncekilerin başına gelen felâketler, sizin de başınıza gelebilir. O hâlde; Sakın ola ki, kendilerine hakîkati tüm berraklığıyla gösteren Tevrat, İncil ve Kur’an gibi apaçık belgeler gelmesine rağmen ayrılığa düşüp dağılanlar gibi olmayın!
(Al-i İmran 103-105)

Birlikten kuvvet doğar, birlikte bereket vardır. İnsanlığın genelde, Müslümanların da özelde topyekun kurtuluşu, sorumluluk sahibi bir topluluk olmalarından geçiyor. İslam, yani yeryüzünde barışı tesis ve temin etme görevi genelde her insana, özelde ise Müslümanlara verilmiştir.

Allah'ın rızasını kazanmak için önce birbirimizi Allah için seveceğiz, ne yapıyor isek, ne söylüyor isek, ALLAH'ın rızasını kazanmak icin yapacağız, söyleyecegiz. Herhangi bir ard niyet olmadan, samimi ve saf duygularla maddi ve manevi tüm bilgilerimizi, birikimlerimizi paylaşacağız. İyilikleri emredeceğiz, kötülükten uzak tutacağız, ancak o zaman gerçek manada iman etmiş olacağız ve imandan elde ettiğimiz lezzeti tadacağız.
Efendimiz (sav) ne de güzel ifade buyurmuşlar

Siz, iman etmedikçe cennete giremezsiniz, birbirinizi sevmedikçe de iman etmiş olamazsınız. Yaptığınız zaman birbirinizi seveceğiniz bir şey söyleyeyim mi? Aranızda selamı yayınız. (Müslim)

Aziz Yoldaşım

Mukaddime 'Oku, Anla ve Yaz!'  - Peki, nasıl okuyayım? Nasıl anlayayım? Nasıl yazayım? 'Yaratan Rabb’inin adıyla Oku, y aratan R...