10. Februar 2024

Aziz Yoldaşım

Mukaddime

'Oku, Anla ve Yaz!' 

- Peki, nasıl okuyayım? Nasıl anlayayım? Nasıl yazayım?

'Yaratan Rabb’inin adıyla Oku, yaratan Rabb’inin adıyla anla ve yaratan Rabb’inin adıyla yaz!
 
- Ama, ne için? Hangi amaçla?
 
Tüm kainatın yaratıcısı ve yegane sahibi, Rabb'in olan Allah tarafından gönderilen, yaratılışa ve hayata dair ne varsa, ayet ayet, sûre sûre muhatap olacağın bu kitabı, yani Kuran-ı Kerim'i, güzelce anlamak, zihnine nakşetmek, hayatına yansıtmak ve başkalarına tebliğ etmek amacıyla oku, anla ve yaz! 

-  Okurken, anlarken, yazarken nelere dikkat etmeliyim? 

Bâtıl değerler, sahte ilâhlar adına değil; onların rızası için, onların istediği doğrultuda değil; yalnızca Rabb’inin adıyla Oku, Anla ve Yaz! 
(Alak Suresinden ilham alınarak)

Kadir Gecesi yer yüzüne inen ve Efendimiz'e (asm) Cebrail (as) aracılığıyla vahyedilen ilk 5 ayetiyle Alak Suresinin gerçek manasını idrak ettiğim o ilk günden itibaren, zihnimde oluşan anlamıyla, ilk defa, kiminle muhatap olduğumu, beni kimin muhatap aldığını öğrenecektim. Büyük gün gelmiş, tüm kainatın tek sahibi olan Allah azze ve celle ile, yani O'nun sözü olan Kuran-ı Kerim ile buluşma gerçekleşmişti.

Ama nasıl olurdu? 25 yıllık bir hayatı geride bırakmama rağmen, hayat serüvenimde daha önce hiç bu kadar heyecanlanmamıştım. Hidayet denilen duygu bu muydu yoksa? Yıllarca özlemle beklediğim o an, artık içimde duygu yüklü bir gemi gibi huzur limanına demirliyor gibiydi.

Okumuş, anlamış ve ilk defa hissetmiştim. Anlamıştım artık, zira Rabbimizin vahyettiği hiçbir ayet anlamsız değildi, ne Kuran-ı Keriminde, ne de Kitab-ı Kainatında.

Teslim olmuştum, bütün azalarımla, hücrelerimle, dilimin ikrar ettiğinde, kalbimin nasıl tasdik ettiğine şahit oluyordum. İman etmek bu olsa gerekti, diye düşündüm.

O andan itibaren, 10 yıl boyunca, Marifetullahtan Muhabbetullaha giden bir yol üzerinde, sevginin sonsuz bir nimet olduğunu idrak edecektim. Onun adıyla yaşıyor olmak, dünyanın üzerinde Onun lütuf ve keremiyle rızıklanmak, İman gibi büyük bir nimete ermek aynı zamanda büyük bir sorumlukuk taşıdığımızı gösteriyordu. Yaratılmışların en şereflisi olma sebebiyle, nasıl bir sorumluluğumuz olduğunu da her defasında hatırlıyordum. Bundan dolayı her bir fikir ve düşüncenin Rabbimizden bizlere bir emanet olduğunu anlıyordum.

Bu kitabın benden sonraki nesillere bir emanet olmasını Rabbimden niyaz ederek başlıyorum satırlarıma.

İnsanlık tarihi boyunca bizlere emanet edilmiş tüm değerlerin özeti durumunda olan Aziz Yoldaşım, yani Kuran-ı Kerim. Efendimize (asm) indiği Kadir Gecesinden itibaren, o kadar güncel ve taze ki.

Benim Aziz Yoldaşım, can arkadaşım, dertlerime derman, gönlüme ferman sırdaşım. Seni bana yoldaş eyleyen yüceler yücesi, bütün alemlerin Rabbi olan Allaha sonsuz hamdü senalar olsun.

Ve sen, Efendimiz, aleyhisselatu vesselam, o vahyin seçilmiş, övülmüş Elçisi, tüm alemlere Rahmet Peygamberi. Seni Rabbimiz Kuran-ı Keriminde nasıl övdüyse, seni öyle övüyoruz. Salat sana, selam sana ya Rasulullah. Selam olsun tüm resul ve nebilere.

Velhamdulillahirabbilalemin el Fatiha

Bismillahirrahmanirrahim
Elhamdulillahi Rabbil alemin er rahmanirrahim meliki yevmiddin, iyya kenabudu ve iyya kenestaiyn, ihdinessıratel mustakim, sıratalleziyne en amte aleyhim, gayril mabudu aleyhim ve leddallin. Amin

Duvar yazıları

Duvarlara yazılan mesajları hepimiz çok iyi biliyoruz. Şehrin sokaklarında yürüdüğümüz zaman evlerin duvarlarında yazılanları fark ediyor, okuyoruz. Ve bu yazılanların kimlere ait olduğunu az çok tahmin edebiliyoruz. Verilen mesajları anlamak pek zor olmuyor, kısa ve öz, bir slogan oluyor genelde. İşte buna benzer kısa ve öz mesajlar, oturma odamızda duvarımızı süslüyordu. Zihnimize yerleşen bu sözler, bir tablo şeklinde, alt alta yazılı tam anlamıyla bir manifesto tarzında, her baktığımızda ahlak ve maneviyatımızı destekleyecek nitelik ve kalitede tavsiyelerde bulunuyordu.

Peki ne yazıyordu bu tablo içerisinde?

"Dost istersen Allah yeter."
"Yârân istersen Kur'ân yeter."
"Mal istersen kanaat yeter."
"Düşman istersen nefis yeter."
"Nasihat istersen ölüm yeter." (Kaynak Risale-i Nur)

Bir tabloda Mekke, bir tabloda Lafzatullah, oturma odamız Kabenin şubesi bir mescid gibiydi. Böyle bir evde, hassasiyeti yüksek birer anne babanın evladı olmak, nasıl bir mutluluk ve huzur veriyordu. Yıllar sonra hatırası bile bu kadar canlı duruyor, zihnimde ve kalbimde.

Gül Bahçesi

Bir annenin veya bir babanın okuma yazmaları olmayabilir, hiç okul görmemiş olabilirler. Ancak bu, onların kocaman yürekleriyle okumadıkları veya yazmadıkları anlamına gelmez. Bilakis, onların okuması ve yazması destan niteliğindedir. Onlar, İslamdan aldıkları ilhamı, özellikle de İslam alimlerinden dinleyerek öğrendiklerini çocuklarına aktarmaları takdire şayandır. Böyle bir annenin ve babanın evladı olarak daha küçük yaşlarda bir İslam aile okulu içerisinde bulunduğumu rahatlıkla söyleyebilirim. İçerikler belki çok geniş kapsamlı değildi. Ama ne hikmetse çok sağlam ve kalıcı bir tesir bırakıyordu bende. Yıllar sonra 6 kitaplık Aile Okulı diye bir eseri çocuklarıma ders niteliğinde okuduğumda, aile okulunun kitapsız halinin farklı bir zamanda bana da uygulandığını keşfedecektim.

Marifetullah’tan Muhabbetullah’a giden yol

Günler ardı sıra geçiyor, aylar, yıllar geride kalıyor. Her yeni bir günde, yerlerden ve göklerden, zerreden kürreye, geniş bir yelpazeden, süzülerek gelen ayetler konuyor önümüze. Ve biz bu ayetleri okumakla mükellef, her bir ayeti, bir hediye paketi açar gibi, açıp açıp okuyoruz, Rabbimizin OKU emrine riayet ederek. Şükürler olsun, sonsuz şükürler olsun ki, nefes alıyoruz, her nefesi alıp vermemizde bir şükür duası gönderiyoruz. Bize hayat veren Rabbimize, verdiği nimetlerden dolayı hamd ediyoruz. Allah'ın yarattığı, akıl ve irade verdiği, OKU ve ANLA dediği, insan olmanın farkındalığını düşündükçe, hamd etmenin ne kadar güzel bir duygu olduğunu daha iyi anlıyoruz. Sadece bu duygu ile yaşamak o kadar çok mutluluk veriyor ki. Marifetullah'tan Muhabbetullah'a bir kapı aralanıyor. Sonsuz sevgilerin, sonsuz muhabbetlerin ahiret yurduna geçişine hazırlık yapılıyor. Kainat’a baktıkça, Allah’ı tanıyor, Allah’ı tanıdıkça daha çok seviyor, Allah’ı sevdikçe daha çok şükür ediyoruz. Celle celaluhu ve celle şanuhu.

İnsan olmanın ayrıcalığı

Dünya hayatı bir çok bölümden oluşuyor. Bu bölümlere bakıldığında, önce 
çocukluk, sonra gençlik, sonra yaşlılık bölümleri bir dizi film gibi akıp gidiyor. Ne var ki, çocuklukta yaşadıklarımız gençliğimizde, gençliğimizde yaşadıklarımız yaşlılığımızda zihnimizde güzel anılar olarak kalıyor. Çocukluğumuzda olduğu gibi, gençliğimizde de keşifler yapıyor, dünya hayatını tanımaya, dünyaya geliş sebebini ve gayesini araştırıyoruz. Doğruları yanlışlardan ayırıp, hayatımıza bir anlam vermek için uğraşıyoruz. Görüyoruz ve anlıyoruz ki, dünya sadece bir geçiş diyarı, bir durak, bir mola yeri. Aslolan Ahiret yurduna hazırlık. Bu hazırlıkları yapmak için çaba gerekiyor, gayret istiyor.

Hep birlikte, Allah’ın yeryüzüne uzatmış olduğu Kur’an ipine ama tümüne sımsıkı sarılın; sakın ondan ayrılmayın! Allah’ın size olan nîmetini hatırlayın: Hani birbirinize düşman idiniz fakat Allah kalplerinizi kaynaştırıp birleştirdi de, O’nun nîmeti sayesinde hepiniz kardeş oldunuz. Ve hani, ateş dolu bir uçurumun tam kenarında idiniz de, Allah sizi oradan kurtardı.

İşte Allah, öğüt alıp doğru yolu bulasınız diye ayetlerini size böyle açıkça bildiriyor.
Fakat düzensiz, başıboş ve dağınık bir toplum bu hedefleri gerçekleştiremez. Öyleyse:

İçinizden, insanlığı hayra çağıran, Kur’an’ın ortaya koyduğu evrensel adâlet ölçüleri çerçevesinde iyiliği emreden ve kötülükleri önlemeye çalışan yönetme ve yönlendirme yetkisine sahip bir topluluk bulunsun. İşte gerçek anlamda mutluluğa ve kurtuluşa erenler, bunlardır.
Eğer bu görevi yerine getirmeyecek olursanız, sizden öncekilerin başına gelen felâketler, sizin de başınıza gelebilir. O hâlde; Sakın ola ki, kendilerine hakîkati tüm berraklığıyla gösteren Tevrat, İncil ve Kur’an gibi apaçık belgeler gelmesine rağmen ayrılığa düşüp dağılanlar gibi olmayın!
(Al-i İmran 103-105)

Birlikten kuvvet doğar, birlikte bereket vardır. İnsanlığın genelde, Müslümanların da özelde topyekun kurtuluşu, sorumluluk sahibi bir topluluk olmalarından geçiyor. İslam, yani yeryüzünde barışı tesis ve temin etme görevi genelde her insana, özelde ise Müslümanlara verilmiştir.

Allah'ın rızasını kazanmak için önce birbirimizi Allah için seveceğiz, ne yapıyor isek, ne söylüyor isek, ALLAH'ın rızasını kazanmak icin yapacağız, söyleyecegiz. Herhangi bir ard niyet olmadan, samimi ve saf duygularla maddi ve manevi tüm bilgilerimizi, birikimlerimizi paylaşacağız. İyilikleri emredeceğiz, kötülükten uzak tutacağız, ancak o zaman gerçek manada iman etmiş olacağız ve imandan elde ettiğimiz lezzeti tadacağız.
Efendimiz (sav) ne de güzel ifade buyurmuşlar

Siz, iman etmedikçe cennete giremezsiniz, birbirinizi sevmedikçe de iman etmiş olamazsınız. Yaptığınız zaman birbirinizi seveceğiniz bir şey söyleyeyim mi? Aranızda selamı yayınız. (Müslim)

10. November 2023

severse böyle sever insan

Seven inancıyla yaşar, inandıklarına bağlı kalır, güvenir, yaratılş gayesini sever
Sevdiklerini ALLAH için sever
Sevdikleri icin çabalar, uğraşır, yorulur, düşer, kalkar
Her türlü fedakarlığı göze alır
Sevgisi kadar büyüktür mücadelesi sevenin
Sevdikleri icin kalkan olur, zırh olur, asla vazgeçmez
Hayata meydan okumaktır sevmek, zorluklara göğüs germektir, baskılara direnmektir
Sevgisi büyüdükce, sabrı da büyür, emek verir, yine sabr eder
Sevgisi büyüdükce mücadelesi de imtihanı da zorlaşır, buna da sabr eder
Tüm zorluklara katlanır, zaman zaman yorulur, ama pes etmez, anlamaya çalışır
Seven sevdiğini yarı yolda bırakmaz, elinden tutar, beraber yürür, düşerse kaldırır
Üzülürse teselli eder, yorulursa, kol kanat gerer, sırtında taşır
Dünyaya geliş sebebidir sevgisine sarılmak, sevgisine sahip çıkmak
Sevgisi icin yaşamak ve sevgisi icin ölmek
ALLAH’a teslim olan, O’nun sevgisine, lutuf ve ikramlarına mazhar olur
O’nu tüm benliğiyle sever, O’na ruhuyla teslim olur
Sevdiklerini de bu ruhla sever, sevdiklerine bu ruhla sarılır, sevdiklerine sevgisini hissettirir.

Kişi sevdiğiyle beraberdir müjdesiyle yürür, hiç durmadan yürür, arkasına bakmadan, engelleri aşar ve menzile ulaşır.

Ümidini yitirmeden hayallerine sarılır, mutlaka o günün geleceğini bilir ve Alemlerin Rabbi olan ALLAH‘ın saltanat merkezine gidip, merhametine ve ihsanlarına kavuşacağı o günü özlemle bekler.

22. September 2022

Kavimler ve Hükümdarlar

Üzücü olaylarla dolu aylar, günler geçirdik, geçiriyoruz. Ihanetin kol gezdiği, terörün zirve yaptığı günlerin ardı arkası kesilmiyor. Nice ocaklara ateş düşüyor Türkiye’de. Asker, polis, sivil demeden saldıran vahşiler, dayandıkları sapık zihniyetlerinin, zalim iktidarların uşakları olmuşlar, şuursuzca, ahlaksızca, gözü dönmüş bir şekilde saldırmaya devam ediyorlar. Insanlık tarihi boyunca sayısız kavimler, hükümdarlar, yeryüzünde fitne ve fesada kalkışmışlar, hükümlerini ve iktidarlarını korumak adına masum insanları her türlü işkence ve katliama tabi tutmuşlar. Tüm alemlerin Rabbi olan ALLAH celle celaluhu, Kuran-i Keriminde, sapıklığa, adaletsizliğe, zulme meydan okurcasına, bütün insanlığı bu konuda uyarıyor. Ad ve Semud kavimleri gibi kavimlerin, Karun, Firavun ve Haman gibi hükümdarların neden helak edildiğini anlatıyor Ankebut Suresinde:

Âd ve Semûd kavimlerini de helâk ettik. Oturdukları yurtlarından, onların başına neler geldiğini anlamışsınızdır. Şeytan, şeytan tıynetli ahlâksız azgınlar, şeytanî güçler onlara yaptıkları işleri süsleyip güzel göstermişti. Onları doğru yoldan, İslâmî hayatı yaşamaktan alıkoymuş, Allah yolunu, Allah yolundaki faaliyetleri engellemişti. Oysa onlar da, hakkı bâtıldan ayırıp görebilecek, anlayabilecek durumdaydılar. (Ankebut Suresi  38. Ayet)

Karun’u, Firavun’u ve Hâmân’ı da helâk ettik. Andolsun Mûsâ onlara apaçık deliller, mucizelerle gelmişti. Onlar ülkede, yeryüzünde büyüklük taslamışlar ve zorbalık ve diktatörlük ederek iktidarda kalmışlardı. Halbuki onlar da azâbımızdan kurtulacak değillerdi. (Ankebut Suresi 39. Ayet)

Onlardan her birini, günahları sebebiyle cezalandırdık. Bir kısmının üzerine görevli, taş savuran rüzgârlar estirdik. Bir kısımın işini şiddetli bir gürleme halinde âni bir darbe bitirdi. Bir kısmını yerin dibine batırdık. Bir kısmını da boğduk. Allah onlara zulmetmiş olmadı. Fakat onlar birbirlerine zulmetmeyi, baskı, zulüm ve işkence ile temel hak ve hürriyetleri, Allah yolunu, Allah yolundaki faaliyetleri engellemeyi, kendilerine yazık etmeyi alışkanlık haline getirmişlerdi. (Ankebut Suresi  40. Ayet)

Bütün bu anlatılanlar tüm insanlığa ibretlik birer ders, özellikle de kavimlere ve hükümdarlara bir uyarı olarak sunuluyor. Yeryüzünü ifsada devam eden zalimler, hainler ve katiller bu uyarıları dikkate almayabilirler, ama Muntakim olan ALLAH celle şanuhu buyuruyor ki:

Sakın Allah’ı, senin davetini engelliyen, sana ve mü’minlere baskı ve işkence yapan, Allah’ın dinine mânî olan zâlimlerin yaptıklarından habersiz sanma. Allah onların cezalarını, korkudan gözlerin belereceği bir güne erteliyor. (Ibrahim Suresi 42. Ayet)

Öyleyse gelin, hep birlikte O’nun ipine sarılalım ki, kurtuluşa erelim. Tek kurtuluş, yerlerin ve göklerin Rabbi, hükmün Sahibi, ALLAH’a teslim olmaktır. Bir Mü’min asla ümitsiz olmaz. Her ne yaşanırsa yaşansın, bu zor günler elbet bitecek, karanlıklardan aydınlığa çıktığımız günler gelecek inşaALLAH. Bunun müjdesini de Mü’min kullarına veriyor Rabbimiz:

Düşmana karşı zaaf göstermeyin, gevşemeyin, mağlup olduk diye mahzun da olmayın. Hâlâ siz yüce, üstün kişilersiniz. Siz samimi mü’minler olduğunuz sürece, sonunda galip geleceksiniz. (Al-i Imran Suresi 139. Ayet)

17. April 2016

Yeryüzünün halifesi İnsan

ALLAH’ın halifesi olarak hizmet etme görevi ve sorumluluğu vardır insanın. Peki bunun farkında mıdır?

İlk insan Hazret-i Adem ile başlayarak insanlık tarihi boyunca bütün insanlığa adaleti ve iyiliği yayma sorumluluğunun farkında olan, imana ermiş, Yaratıcısının iradesine teslim olmuş şuurlu Müslümanlar, yaratılış gayesinin en önemli direklerinden biri olarak yeryüzünü ifsad değil, ihya etme vazifesi ile görevlendirilmiştir.

ALLAH celle celaluhu ve celle şanuhu dünyada Halifelik görevini insana vereceğini şöyle bildiriyor:"Ben yeryüzünde (hükümlerimi yerine getirecek)  ona sahip çıkacak bir halife, bir insan yaratacağım!" (Bakara/30)

Diğer bir Ayet-i Kerime’de Davud Aleyhisselam’a şöyle buyuruyor:"Ey Davud! Seni [bir Peygamber ve böylece] yeryüzündeki halifemiz kıldık: öyleyse insanlar arasında adaletle hükmet, boş arzu ve heveslere uyma." (Sad/26)

Özetle, ALLAH celle celaluhu insanı yarattı, ona halife olarak yeryüzünde bir sorumluluk verdi. Tevhidi, Vahdeti, Adaleti, İyiliği insanlar arasında yaymak ve bununla birlikte yeryüzüne bütün insanlığın muhtac olduğu huzuru ve barışı sağlamak. Peygamberlerin en önemli görevlerinden bir tanesi de  insanlara bunu hatırlatmak olmuştur.

Günümüzde yaşanan terör olaylarının İslam’la ve Müslümanlar’la uzaktan yakından ilgisi yoktur, zira İslam’ın ve Müslümanlar’ın sorumluluk sahibi insanlar olarak görevleri,kötülüğü  yaymak değil, iyiliği emretmekdünya ve ahiretini kaybettirmek değil, en hayrlı olanı kazandırmakbütün insanlığa zulüm etmek değil, insanlığın özlediği adaleti sağlamakbölünüp parçalanarak tefrikaya düşmek değil, bir ve beraber olarak vahdeti hedeflemekyeryüzündeki imkanları talan etmek ve yıkmak değil, imar ve muhafaza etmekkaos üretmek değil huzura vesile olmak.

Rabbimiz Tevhid etrafında Vahdet ile toplanmayı, ve bununla birlikte Rahmetine ve Merhametine ermeyi bizlere nasip eylesin.

8. Januar 2016

Ruhunuzu hissedin

ömür dediğimiz bir nefes gibidir
nefes alır nefes veririz
dünyaya geldiğimiz gibi dünyadan göçeriz
gün olur ağlar gün olur güleriz
ruhumuza söz geçirmek isteriz
nafile o yerinde durmaz
o bilir hayat fani
hisseder yerinde duramaz, kıpır kıpır
hasret kalır En yüce Dost'a, özlem duyar
dinlenir, yaratılış gayesini idrak ettikçe
secdeye vardığında özgürleşir sanki
Yaratan'a yakın olduğunu bilir
derin derin dalar, denize dalar gibi

hiç düşünmez mi insan,
ruhuna zulm eder durur
bile bile üzer mi hiç akleden
elini koy kalbine bir düşün
bir oku, içini, bak ona gönül gözüyle
ve dinle can kulağıyla, sırlara er
oku o ruhu sana Verenin adıyla
ki anla, anla ve yaşa,
yaşarken de unutma, onu sana veren ALLAH var.
ruhunu ihmal etme, onu ALLAH'tan mahrum eyleme

bak sana hitab ediyor ruhun,
seni biliyor, tanıyor, bırakmıyor
seni sarıyor, çünkü o da bir parçası
senin ve imtihanın bir parçası
ruh bedensiz, beden ruhsuz yapamıyor
yoldaş olarak yürüyorlar beraberce

ve işte gidiyorsunuz O'na
el ele verdiniz
gönülleriniz bir
ruh ve beden tebessüm ile
vuslat vaktine adım adım
elbet sabrın sonu selamet
AŞK olsun
SEVGi dolsun
şükürler olsun
KAVUŞTURAN'a hamd olsun

20. April 2015

Babam

07.04.2015 tarihinde vefat eden sevgili babama ithafen:
ey çileli yiğit adam
bir çok seyahate çıktın
ne çok kilometreler katettin
köyünden çıktın düştün yollara
sevdiklerin ardından ağlayarak
gönderdiler seni diyar-ı gurbete
her biri macera doluydu yaşadıkların
anlatırken bazen dolardı gözlerin
bizler çocuk aklımızla anlayamıyorduk
dinlerken gözlerimizi senden hiç ayırmıyorduk
bir yiğidin yollara düşmesi
bizim için kahramanlara yakışırdı
sen bizim kahramanımızdın
şimdi bir seyahate daha çıktın
o ilk çıktığın seyahate ne de çok benziyordu
yine dopdolu, gönüllere ferman buyurdun
zihnimize ve kalbimize ilaç oldun
seni kaybetmenin acısında bizi kendimize getirdin
sen babacığım anlatamadığım duygularımda
bir başka yer edindin
ruhumun acziyetine senin yokluğunu eklediğimde
senin gölgenden çıkmamın sancısı var şimdi
ama öğrettin de gittin yiğit adam
ilk seyahatlerinden öğrendiklerimize
son seyahatinin derslerini de ekledin
yolun açık olsun babam
senin arkanda bıraktığın o yüce hazineye
sahip çıkmak olacak artık bizim derdimiz
sen ki bize
ISLAM VE IMAN ... ILIM VE IRFAN ... TEVHID VE VAHDET
öğrenmemize vesile oldun
ALLAH senden razı olsun
mekanın cennet olsun
bayrak yere düşmeyecek
HAK mutlaka galip gelecektir
ve Rasulullah (asm)'ın buyurduğu gibi kişi sevdikleriyle beraber olacaktır
Rabbim cennetinde bizleri kavuşturacak inşaAllah
davamızın sonu ALLAH'a hamd etmektir
velhamdulillahirabbilalemin.

14. Februar 2015

Sessiz devrimcilerin gür sadâsı

 'soldan sağa
Deah Shaddy Barakat, 
eşi Yusor Mohammad, Yusor'un kardeşi Razan Muhammed Ebu Salha
ALLAH rahmet eylesin


Onlar ISLAM'a ve Müslümanlar'a saldiriyor, masum cocuklara füzelerle katliam yapiyorlar. Zalimlere silahlar satarak, o silahlarla islenen savas suclarina seslerini cikarmiyorlar. Son 10 senede yüzbinlerce Müslüman hicbir sucu yokken hunharca, barbarca katledildiler. Ama ISLAM ve Müslümanlar bunlara ilim, irfan, hikmet, basiret ve feraset ile karsilik vermeyi bildi. Bakmayin birilerinin ISLAM'a ve Müslümanlar'a damga vurduguna. Cok cok iyi biliyorlar ki, en yüksek ses İslâmın sesidir. Avrupa'da, Rusya'da, Amerika'da, Yakin ve Uzak Dogu'da ISLAM ile yeniden dogan nice toplumlar var. Bu toplumlar dünyaya kaybolan itibarini kazandirmak icin calisiyorlar. 

Subat ayindayiz, yani aziz Üstadlarimizin, MISIR'dan Hasan El Benna, Amerika'dan Malik El Sahbaz (Malcolm X), Türkiye'den Iskilipli Mehmed Atif gibi yigitlerin canlarini ortaya koyarak davalarini nasil müdafa ettigini hatirladigimiz günlerdeyiz.

Dertleri neydi bu insanlarin, hedefleri neydi?

Ortak bir dertleri vardi, yasadiklari toplumlarda karanliklarda kaybolan insanlar.

Ortak hedefleri ise, yasadiklari toplumlarda karanliklarda kaybolan insanlari aydinliga cikarmak.

Nasil mi?


Ellerine silah mi aldi bu insanlar? HAYIR
Tek suclari insanlara hak ve hakikati ögütlemekdi. Yapilan zulümlere dikkat cektiler, ve acimasizca saldiriya ugradilar.


Peki yok edebildiler mi? HAYIR

Her biri örnek bir sahsiyet, her biri öncü birer yigit olarak hafizalarda, gönüllerde yasiyorlar, ALLAH hepsinden razi olsun.


Ve resimde gördügünüz 3 kardesimiz Amerika'da North Carolina eyaletinde 1o Subat 2015 tarihinde Üniversite kampüsünde bir din düsmani tarafindan vurularak öldürüldü. 3 kardesimizin bir özelligi var, 3'ü de Ümmet-i Muhammed'in dertleriyle dertlenmis, Filistin, Suriye'deki kardeslerine yardim projelerine katki sagliyorlardi.

Ne yazikki 3 kardesimizi kaybettik, ama geride biraktiklari bir emanet vardi. O mesaj hepimize ulasti:

Düşmana karşı zaaf göstermeyin, gevşemeyin, mağlup olduk diye mahzun da olmayın. Hâlâ siz yüce, üstün kişilersiniz. Siz samimi mü'minler olduğunuz sürece, sonunda galip geleceksiniz.  Âl-i İmrân / 139

Biz de diyoruz ki, ne derlerse desinler, ne yaprlarsa yapsinlar:

Şu istikbal inkılâbı içerisindeki, en yüksek gür sadâİslâmın sadâsı olacaktır!

(Said Nursi)


Aziz Yoldaşım

Mukaddime 'Oku, Anla ve Yaz!'  - Peki, nasıl okuyayım? Nasıl anlayayım? Nasıl yazayım? 'Yaratan Rabb’inin adıyla Oku, y aratan R...